Hakyemez parkisonda erken teşhis ve tedaviye dikkat çekti

Hakyemez parkisonda erken teşhis ve tedaviye dikkat çekti

Hakyemez parkisonda erken teşhis ve tedaviye dikkat çekti

 

Giresun Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Hüsniye Aylin Hakyemez, “Parkinson hastalığı yaşam boyu kişiye eşlik edeceğinden ona teslim olmamak, onu yönetmek gerekir. Tedaviye uyan ve yaşam biçimini uyarlayabilen hastalar ve hasta yakınları ile hastalığın neden olabileceği zorluklar ancak birlikte aşılabilecektir” dedi.

 

Hakyemez, 11 Nisan Dünya Parkinson Hastalığı Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, Giresun Üniversitesi nöroloji kliniği olarak hastalıkta erken teşhis ve doğru tedavinin önemine değinerek, vatandaşlara bu hastalıkla ilgili bilgilendirmeyi hedeflediklerini belirtti.

 

Parkinson hastalığının ilk kez 1817 yılında James Parkinson isimli bir İngiliz doktor tarafından ‘titrek felç ‘ olarak tanımlandığını ve hastalığın yavaş ilerleyici, beyin hücrelerinde kayıp ile seyreden bir beyin hastalığı olduğunu aktaran Hakyemez, hastalığın belirtilerini şöyle anlattı:

“Alzheimer hastalığından sonra en sık görülen nörodejeneratif (sinir hücre harabiyeti sonucunda gelişen)  hastalıktır. Erkeklerde görülme sıklığı daha fazladır. Toplumda parkinson hastalığının görülme sıklığı 55 yaş üzerinde yüzde 1, 80’li yaşlarda yüzde 3-4 civarındadır. Hastalığın genel klinik özellikleri hareketlerde yavaşlama, yavaş ufak adımlarla yürüme, titreme ve vücut pozisyonunda dengesizliktir. Hastaların yüz mimikleri donuklaşır, yazıları küçülür, yürürken kollarını sallamadıkları fark edilir, ciltte terleme ve tükrük salgısında artış olur. Kabızlık, koku duyusu kaybı veya azalması, uyku bozuklukları, pozisyon değişikliği ile kan basıncının düşmesi, halsizlik, yorgunluk, depresyon, anksiyete gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Parkinson hastalığının tipik olarak orta ve ileri yaşın hastalığı olduğu bilinse de, hastalığın genç yaşlarda da başlayabileceği akılda tutulmalıdır. Genellikle genç yaş grubundaki parkinson hastalığı kalıtsaldır ve akraba evlilikleri genç hastaların artmasına neden olabilmektedir.”

 

Hakyemez, Türkiye’de 150 bin civarında parkinson hastasının bulunduğunu ancak artan yaşlı nüfusa bağlı olarak; önümüzdeki yıllarda parkinson hastalığında bir artış olabileceğinin beklendiğini ifade ederek, şunları kaydetti:

 

“HASTALIĞI İYİLEŞTİRİCİ KESİN BİR TEDAVİ HENÜZ BULUNAMADI”

 

“Parkinson hastası kişilerin sadece yarısı hastalığının bilincindeler ve hekime ulaşabiliyorlar. Diğer yarısı hastalığın belirtilerini tanımadıkları için hareket kısıtlılığını yaşlılık, aşırı kilo, eklem sorunları gibi nedenlere bağlıyorlar. Dolayısıyla tedavisiz kalıyorlar ve günlük yaşamda başkalarına bağımlı hale geliyorlar. Bu yüzden de hastalık hakkında farkındalığın arttırılması büyük önem taşımaktadır.

 

Parkinson hastalığının tedavisi günümüzde ağırlıklı olarak ağızdan alınan ilaçlarla yapılmaktadır. Uygun özellikleri taşıyan bir grup hastada farklı yöntemlerle uygulanan ilaçlar ve cerrahi tedaviler de uygulanabilmektedir. Hastalığı tamamen iyileştirici, kesin bir tedavi henüz bulunmamakla birlikte, kullanılan ilaçlar ve cerrahi yöntemlerle belirtileri büyük ölçüde düzeltmek ve birçok hastanın yaşamını daha kaliteli bir şekilde sürdürmesini sağlayabilmekteyiz. Hastaların yaşam kalitesini yükseltmek sadece ilaç ve cerrahi tedavi gibi yöntemlerle mümkün değildir. Hasta ve hasta yakınlarının bu hastalık sürecine katkıları çok önemlidir. Hareket, denge, konuşma, beslenme ve dayanışma gibi konularda hasta ve hasta yakınlarının çözümün parçası olması gerekmektedir.”

 

“PROFESYONEL DESTEK GEREKTİREN EGZERSİZLER İLAÇ KADAR ÖNEM KAZANIR”

 

Dr. Öğretim Üyesi Hakyemez, parkinson hastalarına önerilerde de bulunarak şunlara dikkat çekti:

 

Temelde bir hareket bozukluğu olan parkinson hastalığında hareket etmenin ve egzersiz yapmanın tedavinin vazgeçilmez bir parçası olduğu unutulmamalıdır. Hareket ve egzersiz gerekliliği tüm sağlıklı bireylerde olduğu gibi bu hastalarda da tanı konduğundan itibaren geçerlidir. Düzenli egzersiz, tüm vücudu çalıştıran tempolu yürüme, yüzme, aerobik gibi sporlar genel anlamda tercih edilir. Ancak hastalık ilerledikçe ve özellikle denge bozukluğu, yürürken kilitlenme, gövdede öne doğru eğilme, düşmeler gibi ilaca kısmen veya yetersiz cevap veren daha karmaşık hareket problemleri tabloya eklendikçe programlı ve daha profesyonel destek gerektiren egzersizler ilaç kadar önem kazanır. Düzenli egzersiz yapan hastaların yapmayanlara kıyasla denge ve hareketliliklerinde ilerlemeler kaydedildiği saptanmıştır. Egzersiz sadece yürüyüş, denge, duruşu düzeltmekle kalmaz, parkinson hastalığının depresyon, durgunluk, yorgunluk ve kabızlık gibi diğer belirtilerini de olumlu etkiler. Ayrıca hareketsizliğin davet edeceği kalp damar hastalıkları ve kemik erimesine karşı da koruyucu olduğu unutulmamalıdır.

 

Dikkate edilmesi gereken bir diğer nokta ise, ilaç tedavisini aksatmamak ve ilaçları aniden kesmemek gerekir. İlaçlar başka bir sağlık sorunu nedeniyle bir süre kullanılamayacaksa nöroloji doktorunun önereceği takvime göre azaltılıp kesilmelidir. Parkinson hastalığı yaşam boyu kişiye eşlik edeceğinden ona teslim olmamak, onu yönetmek gerekir. Tedaviye uyan ve yaşam biçimini uyarlayabilen hastalar ve hasta yakınları ile hastalığın neden olabileceği zorluklar ancak birlikte aşılabilecektir.

 

Giresun Üniversitesi nöroloji kliniği hekimleri olarak ‘Her zaman daha fazlasını yapmak mümkündür’ bilinci ile hastalarımızla parkinson hastalığına karşı birlikte yürümeyi hedefliyoruz.”