Alaşalvar: Yaraların sarılması yerine kadınlara saldırılıyor

Alaşalvar: Yaraların sarılması yerine kadınlara saldırılıyor

Alaşalvar: Yaraların sarılması yerine kadınlara saldırılıyor

 

 

KESK Giresun Kadın Meclisi Sözcüsü Sevgi Alaşalvar, “İktidar ve kurumları, depremin yaralarını sarmak yerine, yine kadınlara saldırmakta, Diyanet İşleri Başkanlığı, utanmadan, ‘depremzede çocukları evlat edinenle evlenme engeli bulunmadığına’ dair tecavüz ve istismarı meşrulaştıran fetvalar vermekte, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, kimsesiz kalan çocukları yurtlarda ve okullarda adları taciz, tecavüz, istismar ve şiddet ile anılan tarikat ve cemaatlere teslim etmekten utanmamaktadır” dedi.

 

Alaşalvar, kadınların uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan her 8 Martta olduğu gibi yine alanda olduklarını ve seslerini erkek egemenliğine dayalı düzenin yaratığı tahribata karşı yükselttiklerini belirtti.

 

Çok zor günler yaşadıklarını dile getiren Alaşalvar, “11 ilimizi kapsayan ve milyonlarca insanı etkileyen depremlerin sonucunda, on binlerce insan hayatını kaybetti, on binlercesi yaralandı, milyonlarca insan evsiz, yuvasız, kimsesiz kaldı. Bu deprem gösterdi ki, ataerkil kapitalist düzen ve bu düzenin uygulayıcıları olan erkek egemen siyaset, sadece kadına değil, yaşama düşmandır. Rant odaklı, kamusal devletin yok edildiği, kurumları ticari bir şirket gibi yöneten, halkına felaket sonrası çadır satacak denli zalimleşen, böylesi bir felaket sonrasında bile herhangi bir siyasi sorumluluk almayan bu siyasal zihniyetle devam etmenin imkanı yoktur” diye konuştu.

 

Alaşalvar, “Kadınla erkeği eşit konuma getirmenin fıtrata aykırı olduğunu söyleyen zihniyetle, böylesi bir yıkımın sorumluluğunu kaderin bir planıdır deyip, Allah’a yükleyen zihniyet aynıdır, böyle bir felakette bile değişmemiştir; hala kendi çıkarını düşünüp helallik istemektedir” diyerek, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

 

“Bu genel tablodan çıkıp, bir de depremin vurduğu kadınlara baktığımızda ise, AKP iktidarının sermayeyi, rantı önceleyen kapitalist politikaları, zaten yoksulluk kıskacında, etnik ve dinsel olarak ayrımcılığa uğrayan, bölgesel eşitsizliğe, savaşa, emek sömürüsüne ve ataerkil şiddete en çok maruz kalan kadınları daha derinden etkilediğini görmekteyiz. Enkaza dönen kentlerden sağ kurtulabilen, yakınlarını kaybetmenin ağır travmasını yaşayan kadınlar, bir yandan da güvenlik endişesini yaşamakta, kadınlar göçe, yoksulluğa, salgın hastalıklara ve şiddete maruz kalmaktadır.

 

Tablo bu kadar vahimken, iktidar ve kurumları, depremin yaralarını sarmak yerine, yine kadınlara saldırmakta, Diyanet İşleri Başkanlığı, utanmadan, ‘depremzede çocukları evlat edinenle evlenme engeli bulunmadığına’ dair tecavüz ve istismarı meşrulaştıran fetvalar vermekte, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, kimsesiz kalan çocukları yurtlarda ve okullarda adları taciz, tecavüz, istismar ve şiddet ile anılan tarikat ve cemaatlere teslim etmekten utanmamaktadır.

 

Elbette kadınlar açısından sıkıntı bu kadar değildir. Sıkıntının diğer ayağı ekonomiktir. Türkiye Dünya’da kadın işsizlik oranının en yüksek, kadın yoksulluğunun en fazla ve kadın istihdamının en düşük olduğu ülkelerden biriyken, deprem ile birlikte bu durum daha da derinleşmiştir. Bu durum, toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle de birleşince, önümüzdeki sürecin kadınlar açısından yaşamın her alanında güvencesizliği, bakım yükünü, şiddeti arttıracağı aşikârdır.

 

Savaşın, yoksulluğun, cinsiyet eşitsizliğinin ve muhafazakâr politikaların sonucu, neredeyse her gün bir kadının katledildiği, LGBTİ bireylerin her türlü şiddete maruz bırakıldığı, haklarını savunanların cezaevlerinde rehin tutulduğu, kadın emeğinin rekabetçi, güvencesiz, esnek ekonomi politikaları dayatılarak sömürüldüğü, kadınların hukuksal haklarının gasp edildiği, kadını sadece aile ile tanımlayan, onu toplumsal alandan dışlayan gerici- ataerkil politikaların dayatıldığı, kadını güçsüzleştiren ve erkek şiddetine karşı savunmasız bırakmayı amaçlayan bu baskıcı ve çürümüş AKP-MHP iktidar bloğuna karşı, her türlü saldırıya rağmen sokakları terk etmeyen, hakları ve hayatları için direnen kadınlar olarak; öfkemizle, isyanımızla, kadın dayanışmasını daha da yükselteceğimize, eril kapitalist iktidarı yıkıp yaşamı yeniden kuracağımıza, buradan, bu meydandan söz veriyoruz. Yaşasın 8 Mart, yaşasın kadın dayanışması.”